2 Şubat 2008 Cumartesi

İçsel didişmeler…

Kendimizi hatırladığımızda neredeyse, okula gidecek yaşta oluruz. Gözlerinizi kapatıp, içinize döndüğünüzde yani geçmişinizle yüzleştiğinizde hayat aslında çoktan başlamıştır kendinizi fark ettiğiniz anda. Sizi ilk fark eden anne ve babanızdır.

Farklısınızdır, onlar için. Sizin hata işlemenizden korkarlar, bazen yerli bazen yersiz. Baskı adeta, bir süper gücün açlıktan kıvranan ülkeye gıda yaptırımı uygulaması gibidir. Bir kelimeyle dünyayı değiştirecek kadar kuvvetlidirler. Sizi çizerler hayallerinde. O çizgiye uymadığınızda kurşun kalemle çizdiklerini değiştirmezler. Kendi elleriyle yetiştirdikleri sizi ite kaka sokuştururlar o çizgilerin içine.

Bir gün fark edersiniz ki, aslında sıkışmış, salaş bir halde o çizgilerinde çok gerisine çekilmişsiniz. İşte o an, hiç kıramayacağınız ana-babanızı üzersiniz. Bu kez bir daha genişlersiniz, eski boylarınıza neredeyse. Onlar bir daha tıkıştırırlar fazlalık sarkan yerlerinizi hayallerindeki çizgi karaktere…

Bir gün sizin eliniz kalem tutar. Bir yuvarlak çizersiniz. Aslında o ufuktur. Siz daire çizdim zanneder, içine oturmaya kıyamayacağınız pahada ağır eşyalar seçersiniz. Bir bakarsınız ki yuvarlak sizin kendi sınırınız oluvermiş. Oysa, ana-babanız size el, kol çizmişti. Siz yuvarlakla sınırlı hayatınızda genişler genişler ve balon gibi patlarsınız bir noktada. Patladığınız yerde ya da patlatan o “afacan” size bir üçgen çizmiştir. O zorlamıştır aslında.

İşte o anda, bitirirsiniz… İçinizi kemirir sınırlı ama sınırsız yaşamda olup biten. Düşünürsünüz… Dalıp uzun uzun bakarsınız… Yaralanırsınız… Ağlarsınız… Sadece balon için değil, sizi “siz” yapanlar için…

Aynaya bakar, dertleşirsiniz… Gölgeye bakar dalıp gidersiniz. İçinizden birileri güler katıla katıla… Didişmeler alıp başını gider. Başınızı çatlatır, onca geçmiştekiler…

Bir an durup bakarsınız… İçinizdeki didişmeyi duyarsınız. Her bir organınız birbirine küs olur. Her bir hücreniz diğeriyle kanlı bıçaklı. Kırgın hissedersiniz kendinizi. Uyumak çare değildir. Ayna hesap ister, gölgeniz grevin kapısında.

İçsel kavgalarınızda, didişmelerinizde aynanıza sıkı sıkıya sarılın. Paylaşın… Dertleşin… Fırtınada can simididir, ayna. Ama fırtınada da durgunlukta da, sizi siz yapan aynayı kırmayın. Gölge mi, zaten sizin peşinizde. Bırakın arkanızda kalanlarla sizi gölgeniz muhatap olsun. Gölgenizi geçse bile içsel didişmeleriniz, sizin ayaklarınızın altında kalacaktır. Gölgenin bittiği yerde ayaklarınızın altı vardır. Ayna ise sizi yansıtır.

Gerisi lâf-ü güzaf[i]tır.

Mustafa Özcan

28.11.07 – 02:08

Hiç yorum yok: